ilk defa mimlenmişim. Sevgili Deneyimli Anne beni mimlemiş. Çok heyecanlandım vallahi. Teşekkür eder, hemen eğlencelik cevaplarımı sunarım....
1. Elinizde bir değneğiniz olsa neyi/neleri değiştirmek isterdiniz?
Vallahi bu soruya verilecek cevap öyle çok ki, insan olmaktan çıkaran şeyler var ya hepsini değiştirmek isterdim. Savaşlar, silahlar, bombalar, cinayetler, şiddet, içimizi yakan herşeyi...
2. Mesleğinizi değiştirmek isteseydiniz hangi meslek dalını seçerdiniz?
Boş gezenin boş kalfası mesleğini seçmek isterdim. Keşke böyle bir meslek olsaydı... Kimseyi rahatsız etmeden ve yapmadıklarım kimseye zarar vermeden boş boş gezmek, aylak aylak uyumak, keyif yapmak isterdim :))
3. Bir gün boyunca aç kaldınız ilk ne yerdiniz?
Bu benim için çok acayip bir durum değil aslında, bazen yoğunluktan bir gün boyunca aç kalıyorum ve başağrımın sebebini anlamaya çalışınca yemek yemediğimi hatırlıyorum. İlk çorba içmek isterdim herhalde sıcacık bir çorba...
4. Bir dalga olsaydınız nereye vurursunuz?
Kendime görkemli bir kayayı arkadaş seçer o kayaya vurur, köpürürdüm.
5. Issız bir adada kalsaydınız yanınıza alacağınız üç kişi kim olurdu?
Bu zor gerçekten, ıssız ada bana göre değil ben ıssızlıktan sıkılırım, en iyisi kalmayayım....
6. En çok görmek istediğiniz ülke/şehir neresidir?
Bu aralar Hindistan, Bhutan, Küba ve bir yılbaşı zamanı Laponya.
7. Asla giymem dediğiniz renk nedir ve nedeni nedir?
Benim giymem dediğim renk yoktur ya. Her rengi giyebilirim. hepsini sevebilirim.
8. Ölmeden önce yapılacaklar listesine eklediğiniz üç şey nedir?
* Asla yapmam dediğim bir çılgınlık yapmak (Tunalı'nın ortasında şarkı söylemek, lunapark oyuncaklarına binmek, bungee jumping gibi),
* Bir tiyatro oyununda ağaç olarak sahneye çıkmak (Seyircileri izlemek istiyorum),
* Eğer öleceğimi biliyorsam tüm eşyalarımı onları seveceğini bildiğim arkadaşlarıma vermek.
9. Bir uçurumu kenarındasınız tam atlayacaksınız aklınıza bir şey geldi, o nedir?
Yüksekten korkarım ben uçağa zor biniyorum, burada ne işim var.
10. Yerde 50TL bulursanız ne yaparsınız?
Sahibini bulmaya çalışırım.
Ben de kozmetik blogunu bayılarak takip ettiğim L'Arc-en-ciel'i,
yine yazılarına bayıdığım tırnaklarına hasta olduğum Audreyi'n Şekerleri'ni,
Blogumda emeği olan güzel anlatıları ve paylaşımlarıyla gönülden bağ kurduğum Değmesin Yağlı Boya'yı,
Gencecik güzel blogger Betül'ün Sırları'nı veeee Neşeli Süs Evim'i mimliyorum.
Cevapları bekliyorum.
Sevgiler...
22 Aralık 2015 Salı
17 Aralık 2015 Perşembe
KIRILAN DAĞILAN FARLARI TOPLAMA SİHİRBAZI
Sakar sayılmam aslında pek bir şeyler düşürmüş, kırmışlığım yoktur. Ama geçenlerde özel günlerde göz pınarlarıma ışıltı yapmak için aldığım dore renkli Loreal Colour İnfallible 027 Goldmine farımı düşürdüm. Vidalı kapağı olduğu ve düşünce açılmadığı için neyse ki yerlere yayılmadı, ancak kendi içinde dağıldı.
Böylede kullanabilirim dedim ama hem görüntüsü çok keyifsizdi hem de yoğun yapısı nedeniyle fırçanın ucunu minicik değdirmek istediğim halde olmuyor, fırçaya bulaşıyordu. Yani yenilemekten başka çare yok gibi gözüküyordu. Çok sık kullanmadığım için de yeni almama trendimi bozmak istemiyordum.
Cin fikirler çaresizliklerden çıkar...
Daha önceki yazımda Missha’dan aldığım The Style Magic Eye
Change isimli damladan bahsetmiştim. Bu damlanın esas amacı elinizdeki tüm
farları eyeliner olarak kullanmanızı sağlamak. Ancak şimdi size başka bir
amacından da bahsedeceğim ki sanırım bu hepimizi kalbimizden vurabilir.
İşte bu anda bizim minik imdadıma
yetişti. Yaklaşık 5-6 damlayı far kutusuna döküp bir fırça yardımı ile karıştırdım.
Üzerini de parmağımla bastırarak düzelttim. Sonuç harika. Farım hem eskisinden
daha yumuşak bir hal aldı hem de atılmaktan kurtuldu daha ne olsun J.
Etiketler:
eyeliner
,
far
,
kadın
,
kırılan farlar
,
loreal
,
Magic Eye Change
,
makyaj
,
Missha
7 Aralık 2015 Pazartesi
MISSHA SİHİRLİ DAMLA VE MODERN SHADOW SBR 01
Missha markasının ürünlerini daha
önce denememiştim. Ama BB Kremlerinin ünü zaten malum.
Ancak BB krem niyetiyle başlayan Ankara
Kentpark AVM Missha gezim, bir adet tekli far ve değişik bir ürün olarak denenmesi
gerekliliği hissi ile eyeliner sıvısı diye tanımlayabileceğim içeriğine
bakarsanız asla alınmaması gereken ancak eyeliner severlerin mutlaka edinmesi
gereken bir ürünle noktalandı.
Öncelikle tekli farlarının
renklerini çok sevdiğimi belirtmem lazım. Bumu şumu derken bu renkte karar kıldım.
Renk skalası oldukça geniş. Bir de üç tonlu olanlar var, benzer renk geçişlerini sevenler için ideal. Tek hareketle üç tonuda uygulamayı sağlıyor. Ne kadar pratik değil mi.
Renk skalası oldukça geniş. Bir de üç tonlu olanlar var, benzer renk geçişlerini sevenler için ideal. Tek hareketle üç tonuda uygulamayı sağlıyor. Ne kadar pratik değil mi.
Aslında bu aralar benzer renklerde ürünler alıyor olmam da ilginç ama bu içlerinde en isabetli olanlardandı bence, kahve, bronz arası güzel sedefli bir kahverengi. İddialı gece makyajlarında siyah ve altınlarla, sade gündüz makyajında daha açık bronz renklerle, mat krem rengi ile rahatlıkla uyum sağlayabiliyor. Özellikle mavi renk gözlerde çok iyi duracağı kesin. Bir gün mavi lens takarak deneyeceğim.
Farın yapısı oldukça yumuşak, fırça ile uygulamada çok hafif tozlanma oluyor ama ben bu aralar parmaklarımla far uyguladığımdan bir sıkıntı yaşamadım.
Missha markasında bulunan simli ışıltılı farların çokluğu karşısında ise şaşırdığımı belirtmem lazım. Işıltı severim aslında ama bu kadarı bana bile fazla. Ben genelde altın,gümüş, bronz gibi ışıltıları tercih ediyorum. Ama değişik ışıltılı far severler için Missha tam bir cennet. Kore'de makbul olabilir ama Türkiye’de bu kadar ışıltılı far satarsa yollarda milletin gözüne daha çok bakacağım ve kimler bu farları sürüyor bulacağım. J
Bu arada ürünleri incelerken en çok dikkatimi çekenlerden biri de bu damla oldu adı Magic Eye Change.
Damlattığınız ve uygun fırçayla
karıştırdığınız farın (Bazı bloglarda fırçaya damlatılıp uygulandığından da bahsediliyor)
eyeliner olarak kullanılmasını sağlıyor. Ben eyeliner seviyorum. Sürmeyi
beceremesem de, değişik renklerini de denemek istiyorum. Özellikle tek renk
farla yapılan makyajlarda aynı renk eyeliner çok yakışıyor. Bu yüzden
indirimden Flormar’ın renkli eyelinerlarını almıştım. İşte tüm bu nedenlerden
dolayı bu fikir bana çok cazip geldi böylelikle elimdeki tüm farları eyeliner
olarak kullanabileceğim.
Kore markalarının çok iddialı
cilt bakım ürünleri olduğunu hepimiz biliyoruz. İnternetten yaptığınız
alışverişlerde tester seçme ve siparişinize ekleme şansınız oluyormuş. Merak
edilenler bu şekilde denenebilir. Ancak mağazalarından böyle bir tester verme
teklifinde bulunan olmadı. Cilt bakım ürünleri yanında renkli ürün grubundan
özellikle jel yapılı göz kalemlerini, 7 gün akmadığı iddia edilen kaş kalemini ve gözenekleri kapattığı iddia edilen bu ürünü
de denemek için sıraya aldım.
Missha ülkemizde de kendi
kullanıcı kitlesini yaratmış bile, değişik ürünleri ile kullanıcılarda merak
uyandırmayı başarıyor. Uygun fiyatlar ve başarılı fiyat-performans dereceleri
kullanıcı sayılarını gün be gün arttırıyor. Sizin tercihleriniz ve denedikleriniz
var mı? Bu arada Missha ürünlerine internetten ulaşmak için tık tık.
Etiketler:
eyeliner
,
far
,
kadın
,
Magic Eye Change
,
makyaj
,
Missha
,
Modern Shadow
,
SBR 01
,
sevdiklerim
,
skin79
,
wishlist
,
yeniler
18 Kasım 2015 Çarşamba
PANDORA'MIN YENİ CİCİLERİ
Pandora bilekliğime gittiğim yerlerden eklemeler yaptığımı yazmıştım. Hatta AHTAMARA KOLEKSİYONU ismini takmıştım. Önceki yazı için tık tık. Pandora’mın yeni cicilerini sizinle paylaşmak istedim.
Bu sefer telkâri ürünler seçtim. Wikipedia tanımına göre;
“Telkari, Mardin yöresine ait bir gümüş işleme sanatıdır. Ayrıca Ankara'nın ilçesi olan Beypazarı'nda telkari sanatı geliştirilerek, altın ve gümüş takıda değişik süsleme ve desenlerle günümüze kadar getirilmiştir. Halen Beypazarı'nda 80 ila 120 arasında bu işi yapan atölye vardır. Beypazarı halkı telkari el sanatını daha işlevsel bir duruma getirmiştir. Telkari ince gümüş tellerin birleştirilmesiyle yapılmaktadır.
Bu işlem türü çok eski olup, milattan önce 3000'lere dayanmaktadır. Ortadoğu'da ortaya çıkmıştır. Dönem dönem geniş uygulama alanları bulmuştur. Orta çağda Barok dönemde 800'lerin sonu 900'lerin başı arasına Sicilya ve Venedik'te kullanılmıştır.”
Ne güzel sanatlarımız var değil mi, böyle yeteneklerim olsaydı keşke… Bu sefer daha önceki yazımda da bahsettiğim ters lale motifi ile son zamanlarda çokça rastladığımız Fadime Ananın Eli veya Hamsanın Eli motifini seçtim bilekliğime eklenmesi için.
Hikayeleri araştırdığımda ise öyle güzellikler içinde buluyorum ki kendimi işte o zaman sadece takı olmaktan çıkıp anlamlanıyorlar, buyurun Ağlayan Gelin ve Fatima modellerimin (dikkat charmları bu isimle aramayın tamamen ben uydurdum) hikayelerine;
Fritillaria ilmperialis veya Ters Lale, ülkemizde genellikle soğuk iklimlerde doğal olarak yetişen endemik bir bitki türü, çok soğuklarda yaprakları donabiliyor ancak bu yapraklar güneşi görmesiyle birlikte yeniden gelişmeye ve büyümeye devam ediyorlarmış. Türkiye'de ağlayan gelin olarak da adlandırılan bu bitkinin çiçeği değişik renklerde ve lalenin tersine yere doğru bakarlar.
Yabani formları genellikle turuncu veya kırmızı renklerdedir. Özellikle kırmızısı ile kandamlalarını temsil ettiği düşünülüyor, Hristiyanlıkta İsa’nın çarmıha gerilişinde boynunun bükülmesi ile benzeşen şekli sebebi ile kutsal sayılmaktaymış.
Bu arada Selimiye Camii’nde işli bir ters Lale motifi olduğunu da bu araştırmalar sırasında öğrendim. Bunun sebebinin ise camiinin yapıldığı yerde bulunan lale bahçesini temsil etmesi olduğu rivayetler arasında.
Yunan mitolojisinden semavi dinlere kadar birçok efsaneye konu olmuş, adına şiirler yazılmış ve Van Gogh ve Jan Brueghel gibi dünyaca ünlü sanatçıların fırçalarında hayat bulmuş bu eşsiz bitki boşuna takı ve işleme figürü olarak kullanılmamış yani. Özellikle Van Gogh’un resmi beni hiç bu gözle bakmamış oluğum için şaşırttı.
Jan Brueghel the Elder, Great Bouquet, 1603
Van Gogh, Imperial crowns in a brass vase, 1886
Fatma’nın Eli ise yaklaşık 3000 yıldır Anadolu’da ve Ortadoğu’daki kültürlerde kullanılan bir uğur, bereket, şans ve mutluluk sembolü. Aslında bu semboller Mısır’da da kullanılmaktaymış ve yaklaşık bu sembollerin tarihi 4000 yıl önceye gitmekte olduğu da bazı kaynaklarda var. Bu sembolle ilgili değişik kaynaklardan derlediklerim ise şöyle;
Genellikle ‘Fatma’nın Eli’ olarak bilinse de Araplar arasında ‘Hamse Eli‘ diye anılır. Hamse, beş demektir ve bir elin parmak sayısını gösterir. Yahudi kültürüne göre bu 5 parmak Torah'ın 5 kitabını sembolize eder. Elin sağ ve sol parmakları yanlara dönüktür. Diğer 3 parmaksa dikeydir. Hamsa'nın tıpkı nazarlık gibi şeytanı uzak tuttuğuna inanılır. Ağırlıklı olarak açık mavi rengindedir.
3 din için de muska anlamı taşıdığı, nazardan koruduğu ve Paganlar için de bereket sembolü olduğuna dair inanışlar var. Aynı zamanda Kabalistik bir sembol de olan Hamsa’ya, Yahudi sanatında birçok dalda rastlayabiliriz. İslam kültürüne göre ise; 5 parmak İslam’ın 5 şartını ve 5 duyuyu temsil eder
Hindu’lar ‘Humsa Eli’, Museviler ise ‘Hameş Eli’ veya ‘Miryam’ın Eli’ adını vermişlerdir. Bazı kültürlerde yukarıya dönük, bazı kültürlerde aşağıya dönük el şeklinde bulunmaktadır. İslam ve Musevilik’te yer alan bu ortak sembolün gücüne günümüzde de halen geniş bir coğrafyada inanılmaktadır
Elin ortasındaki Mısır geleneğinden kalma Horus’un gözü, ya da “her şeyi gören gözün” olması durumunda şans getireceğine ve nazarı uzaklaştıracağına, kem gözlerden insanları sakınacağına inanılırdı. Elin ortasındaki 3 balık olması ise bereket sembolüdür. Genellikle elin çeşitli taraflarına kimi dualar da yazılırdı.
İslam kültüründe “Fatıma Eli” diye bilinen figürün Yahudi kültüründe de “Abla Meryem’in Eli” (Sister of Moshe Rabenu) diye bilinir. Meryem (Miryam), Hz. Musa'nın ablasıdır.
Eski Türk‘lerde de Umay Ana‘nın elidir. Umay Ana sıkıntıda ve doğum yapmakta olan kadınlara yardım eder.
Fatıma‘nın eli, birçok kültürde, kapılara çizilir. Endülüs‘teki Elhamra Sarayı‘nın girişindeki büyük taş el bir tılsımdır ve en güzel örneklerdendir.
Sadece sembolik olarak değil içsel bir inanışla Anadolu’da kadınlarımız yemek pişirirken, ”Fatma’nın Eli”yle yaptıklarına niyet ederler ki yemekleri lezzetli olsun. Anneler karnı ağrıyan çocuğuna, ”Fatma’nın Eli” ile dokunurlar ki, yavrularını şifalandırsınlar.
Fatıma'ya yönelik anlatılan mit ise şöyledir:
"Tanrı kâinatı yarattığında, daha siyah parçaları yokken, yer ve gök su iken, Kandilde bir Nur parladı. Bu nur’un içinde bir kadın gözüktü. Başında bir Taç, 2 kulağında 2 Küpe, belinde de bir Kemer vardı. Cebrail Nur içinde Kadın’ı görünce şaşkınlığa düştü. Hakk’a niyaz etti, kim olduğunu bilmek istedi.
Hakk’tan bir nida geldi; dedi: “Ey Cibril, O, Cennetin Seyyidesi Fatıma-tüz Zehra’dır.”
Cibril sual etti: “Ey Tanrım, ne kadar güzeldir.”
Tanrı buyurdu: “Biz O’nu nur âlâ nur’dan yarattık.”
Cibril sual etti: “Ya Rab, başındaki nedir?”
Tanrı buyurdu: “Başındaki Taç, Tac-ı Devlettir ki bu Muhammed Mustafa’dır.”
Cibril, belindekini sual eyledi.
Hakk buyurdu: “Ya Cibril, belindeki de Kemer olup, Fatıma’nın helâli olan Ali’dir.”
Cibril sual etti: “Kulaklarındaki nedir?”
Hakk buyurdu: “Şebber-ü Şübber (Hasan ve Hüseyin) Cennetin Efendileri.”
Bu mistik anlatımda Fatıma, başında tâcıyla bir kraliçe olarak tanımlanır. Nasıl ki Meryem Ana’ya cennetin kraliçesi denir, aynı şekilde Hz. Muhammed de Fatıma’nın cennet kadınlarının efendisi olduğunu söyler.
Tüm bunları okurken Annemarie Schimmel’in "Tanrı'nın Yeryüzündeki İşaretleri" adlı kitabını okumam gerektiğine karar verdim, hatta bir an önce bulup almak için sabırsızlanıyorum.
Şimdi kolumda asılı duran bu güzelliklere baktıkça bunlar aklıma geliyor. Bakalım daha Pandora’ma neler eklenecek, ne güzellikler ve ne hikayeler…
27 Ekim 2015 Salı
MAYBELLİNE NEW YORK COLORSENSATIONAL RUJ / GOSH ILLUMINATING EYE ROLL-ON
Geçen hafta Gratis'in renkli kozmetiklerde yaptığı bir ürün alana ikinci ürün %70 indirimli kampanyasına kayıtsız kalınmaz diye düşünerek aşağıdaki cicilerle buluştuk.
Gosh Illumınating Eye Roll-On bir süredir çeşitli bloglarda okuduğum ve merak ettiğim bir üründü. Göz altlarındaki çizgilere kapatıcının dolmasını engellediği konusunda bir iddia vardı ki bu iddia beni benden aldı. Bu tür ürünleri denemeden yedeklemem ama bu ikinci ürün indirimi en azından memnun olan bir blogger arkadaşa hediye ederim düşüncesi ile denenmemiş bir ürünü yedeklememe sebep oldu. Yaklaşık bir haftadır kullanıyorum ve şimdilik memnunum ama biraz daha bekleyip yazmanın daha doğru olacağını düşünüyorum. Bu nedenle bu bölümü bu kadarçıkla geçtikten sonra rujlara geliyorum:
Maybelline New York Colorsensatınol Rujlara satış temsilcisi kızın bu rengi seversiniz önerisi ile 365 Plum Passıon rengini göstermesi ile başladı.
Plum Passion Tatlı bir vişne, pembe, mor karması, bence oldukça başarılı bir renk.
Diğer renklere bakınca 630 Velvet Beige'de günlük çok rahat kullanılabilir olduğu için yanına eklendi. Velvet Beige keyifli bir dudak rengi, kahve bitişli ve tabanlı demek istedim, nasıl bir tanım oldu bilemiyorum.
Rujlar yapıları itibariylr yumuşacık, dudağı çok güzel nemlendiriyor. Kalıcılıkları sıradan bir ruj kadar, gün içerisinde yenilemek mutlaka gerekiyor. İki rujda da birbirinden farklı kurabiye-meyve kokusu karışımı bir koku var. Ben kokulu kozmetik sevmem ve kullanmam ama bu çok hafif koku çok hoşuma gitti.
Velvet Beige tam bir "çantada bulunmalı" rengi, Plum Passion ise hafif göz makyajlarında mutlaka kullanılacak bir renk.
Bu arada şu iki rengi de en kısa sürede almayı planlıyorum. Bir sonraki alışverişte listede yerlerini aldılar.
975 Divine Vine muhteşem bordo, tam bir kış rengi,
315Rich Plum, yine bir dudak rengi ama pembe bitişli veya pembe tabanlı.
Sizin favoriler hangileri????
Sizin favoriler hangileri????
Etiketler:
Alış Veriş
,
Colorsensational
,
Gosh
,
Gratis
,
İndirim
,
kozmetik
,
makyaj
,
Maybelline
,
Ruj
19 Ekim 2015 Pazartesi
HAYAT ATIYOR İMZASINI.......
Trafikteyim, arabam kendimle başbaşa kaldığım yer, radyoyu açıyorum, tam bana göre derini çok derin, acısı çok acı ama keyifle süslenmiş, eşlik ediyorum süslü yerlerine
"Geççççmeeezzzz
Sürmeeezzzz
Doymammm
Yetmezzzzz"
çalıyor.....
Hayat atıyor imzasını
Alnımıza acıta acıta
Kesmiş çoktan hesabımızı
Öde diyor acıta acıta
.....
Ey Hayat çok mu şey istedik
Ey Hayat çok mu istedik
Kalpten ağrımız var "Geçmez" diyor
Bir umut görsek "Sürmez" diyor
Koymuş sofrasına "Doymam" diyor
Bir can borcumuz var "Yetmez" diyor...
Katı sert görünürüm, duygusuz duyarsız. Aslında içeride fırtınadan darmadağınık bir dünya... Bu görünümümün altındaki gerçekleri kimler biliyor diye düşündüm. Çünkü en yakınımdakilerin hiç de bilmediğini gördüm; Kimi en ufak sıkıntıda kaçıp gittiğimi sanıyor, kimi prenses gibi yaşadığım iddiasında. Hayat neden farklı objektiflerden bu kadar başka görünüyor.
Neden çoookk uzaklardakilerin anladıklarını yakınındakiler senden olanlar anlayamıyor??? Sadece benim sorunsalım olmamalı bu!
Ey hayat çok mu şey istedim...
HAYIR
İstemedim ya, elimdekilerle kendimi bile şaşırtırcasına mutlu olmaya çalıştım hep, gelen herşeyi başımın üstünde yeri var diyerek karşıladım, sevdiklerim için kabul ettim. Sadece sevmek hayatımda olması yeterliydi kabul etmeye onlarla gelenleri, sormadım. Öğrenmem gerekenler var, sınav ders diyerek sorgusuz kabul ettim. Halen de ediyorum, aksi ben olmama engel olur. Kimse için değil kendim için yapıyorum.
Hayatımın en büyük fedakarlığı, çocuğum okuduğu okula devam edebilsin diye yapmaya kaktığım, nasıl yetiştirildin en ufak sıkıntıda arkana bakmadan kaçıp gidiyorsun oldu, sadece DUR, BUNLARI YAPMAK SANA DEĞİL BANA DÜŞER demesini istediğim tek kişi sustu, başkaları daha çok anladı içimin ne kadar acıdığını, ben olanlardan benden olanlardan daha çok.... Yarası kaldı yani. Kindar değilim kin değil bu his, yara, derin yara.
Hiç biri uykusuz kalmasın diye üstündeki yük azalsın diye kalkamayacağınız yükleri üstlendiniz mi, üstlendim, Sadece uyursa içimin rahatlayacağı kişinin bir kaç saat uykusu için, pişman mıyım hayır yine yaparım. Değer. Çünkü ben DEĞER görüyorum. Hiç bir şey beklemedim karşılığında sadece korunmak kollanmak ama güçlü görüntü yanılgısı şaşırttı herhalde en yakındakileri, kimse gerçekten güçlü olmadığımı, olmaya çalışsam bile korunmanın kollanmanın bir ihtiyaç olduğunu görmedi. Çırpınışların anlamını anlayamadı.
Kıyamadım ben kimseye, kendime kıydım hep. Duygularımı çöpe attım, gerekiyor diye yaptım, ağladım, sızlandım, kızdım ama yaptım tüm gerekenleri... Halen de yapıyorum. Kendime rağmen... Vazgeçiyorum, hayatımdan, düzenimden, evimden... Vazgeçiyorum. Ama hayat canavarına yetmiyor hala.
Dünya isteyenlerin dünyası, çevresine huzursuzluk korkusu salanların dünyası! Anladım, ben sustum artık. Son üç dört yıldır sustuğumu sanıyordum, susmamışım, şimdi sustum. İki yılda yirmi yıl yaşlandım, yapılması gerekenler listesini tükettim, artık kolumu, bacağımı, canımı vermek kaldı. Gerekirse yine veririm. Ama söyleyecek sözler kalmadı, onları kendime saklayacağım müsadenizle.
Susma vakti artık. Ey hayat çok mu şey istedim. Sadece içimi biri görsün istedim. Ama olmuyor, görünmüyor demek ki..... Belki söylemeden biriktirdiğim sözler görünür, bir de derin açılan yaralardan sızan kan damlaları.
Gözlerimden süzülen damlaları silerken öndeki arabadan sallanan el tutuyor elimden, can dost dönüyor dolaşıyor, arkasında da kalsam farkında da olmasam gözyaşlarıyla ilerlediğim yolda önümü açıyor.... Taş olsa bile kalbim o el yetiyor...
15 Ekim 2015 Perşembe
DÜŞÜNEN ADAM'LA DÜŞÜNMEK...
Ajanda 2015 / Beni Siz Delirttiniz! / DÜŞÜNEN ADAM
Bu sene değişik bir ajanda kullanıyorum. Zaman zaman instagramda da paylaştığım Metis Yayınları'nın "beni siz delirttiniz" ajandası... Bir İstanbul seyahatimde, Beyoğlu'ndan aldım yılın başında.... Alırken kapaktaki hunili karga ile arkadaş olmuş gibiydim dersem, neden bu ajandayı aldığım daha anlamlı olacak herhalde :)))
Kapak resmi Adolf Wölfli'nin bir resmi ile kolaj yaparak tasarlanmış. Burada alkışlar bu tasarımı yapan Emine Bora'ya gidiyor.
Resmin orjinali burada, adı LEA TANTARİA ... 1911 yılında yapılmış. Ressamın 1930 yılında bir akıl hastanesinde ölmüş olması da bence çok manidar.
Metis Yayınlarının (Tık Tık) kendi sitesinde ajandam ile ilgili bilgilere ulaşabilirsiniz.
Ajandayı hazırlayanlar; Müge Gürsoy Sökmen
Eylem Can
Özde Duygu Gürkan
Ellerine, gözlerine, yüreklerine sağlık... Harika paylaşımlarla donatmışlar, ajanda değil tek
başına bir kaynak olmuş bence.
Memlekette benim gibi deli çok, delirtilmiş kendini bilenler ve suçu başkalarına atmaya
eğilimlilerde var ki ajandam Kasım 2014 ve Ocak 2015 de iki baskı yapmış.
"Şu dünyaya baktığımızda pek akıllı işi görünmüyor. İzan, vicdan sahibi kalıp da işin
içinden nasıl çıkılır kestirmek kolay değil. Nutuklar ahkâma karışırken, çığlıklar korkunç bir sessizlik gürültüsüyle boğulurken, saray soytarıları külahlarının çıngıraklarını şıngırdata şıngırdata ona buna çemkirirken aklımız sınırlarına dayanıp koyver beni diye yalvarıyor. Aman yapma, diyoruz, delilik öyle hülyalara dalabileceğin bir yeryüzü cenneti değildir,acılara duçar olursun, kurumların eline düşer sürünürsün. Nimet mi lanet mi şaşırsak da aklımızı koruyalım yine de, gün gelir lazım olur! O halde gelin biraz ahvalimize bakalım, aklını yitirenlerin başına gelenlere, delilik gömleğini kâh iyilik kâh kötülük için kendisi giyenlere, ya da zorla giydirilenlere, değişen delilik anlayışlarına, düzenin delilik kurumuyla korunmasına... Bir tutam mizah, hunilerimiz elde, buyrun hayırlara vesile olmasını dilediğimiz bir yola, yeni yıla..."
Ajandanın içine aylar arasına yerleştirilmiş metinler, günlere dağıtılmış özlü sözler ;) ve
alıntılar var. Hepsi özenle seçilmiş gerçekten. Bu metinlerin listesi aşağıda: Ulu Tanrıya Maruzatımdır / Ali Babaoğlu Deli Adam Teorisi Delinin Dereyle İmtihanı / Savaş Kılıç Rosenhan Deneyi Dersim'in Delileri / Müjgân Halis İstanbul'un Delileri Abdera'n›n Delileri / Ch. Martin Wieland Tımarhane Yolculuğu / Kate Millett Deli / Halil Cibran Maiyet Askerlerinden Bir Zümre: Deli / Abdülkadir Özcan Ben Deli miyim? / Hüseyin Rahmi Gürpınar Aklı Başındalıkla Mücadele Yolları / Özde Duygu Gürkan Sınırlar ve Delilik / Susan Sontag Mavi Çocuk / Henry Bauchau Faideli Bilgiler İlaç: Deva mı Bela mı? / Lisa Appignanesi İlaçla Tedavi Efsanesi / Joanna Moncrief Deliye Saydılar Bizi Sana Gül Bahçesi Vadetmedim / Joanne Greenberg Psikolojime Dokunma Beni Ben mi Delirttim? / Murathan Mungan "Terapist Nasıl Seçilir" Elkitabı / Phil Lapworth Deliname / Mehmed Said
Hepsi birbirinden güzel. Bu metinleri daha sonraki yazılara saklıyorum. Bitmesinler diye
bir anda okumadım hepsini. Ajanda da bulunan tüm yazıları zamanında okudum, o
sayfayı açtığımda...
Adolf Wölfli'yi ve karmaşık resimlerini herkes bilmez ama Bakırköy Ruh ve Sinir
Hastalıkları Hastanesi bahçesindeki Düşünen Adam heykelini herkes bilir.
8 Kasım Pazar günü Düşünen Adam'ın günüydü... Metni aynen alıyorum:
"Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nin bahçesindeki Düşünen Adam heykeli,
1953 yılında bir dergide Rodin'in heykelinin fotoğrafını gören Başhekim Fahri Celal
Göktulga'nın isteği üzerine orada yatan hastalardan heykeltraş Kemal Künmat'a
yaptırılmış.
Yakındaki ocaktan çıkarılan kaya blok, askeri birliklerin de yardımıyla yerine taşınmış.
Aylarca çalışan Künmat, heykelin bitmesine az kala
"Bu kadar emek harcıyorum, paramı isterim"
demiş. Başhekim maaşının 400 lira olduğu günlerde 40 bin lira istenen sanatçının
talebi geri çevrilmiş. Bunun üzerine Künmat,
heykelin elini çenesine koyduğu kolunu yapmadan bırakmış ve taburcu olup çıkmış.
Heykel 6 ay boyunca kolsuz beklemiş.
Düşünen Adam'ın kolunu "psikotik depresyon" tanısıyla hastaneye yatırılan Mehmet
Pişdar adlı bir yüzbaşının tamamladığı ve karşılığında taburcu edildiği söyleniyor.
Bu okuduklarım çok hoşuma gitti, Düşünen Adam'ın kolsuzluğu,heykeltraşın para
istemesi, diğerinin heykeli tamamlayarak taburcu edilmesi, Rodin'in hikayesi...ve sonuçta
Düşünen Adamı'ın çaresiz heybeti.
"O dönemde heykelden çok gazetecileri bir düşünce almış;
‘Neden düşünen adam heykeli dikildiği’
sorgulanmaya başlanmış.
Dönemin Başhekimi Bayülkem gülerek gazetecilere şu yanıtı vermiş:
“Hastane dışındakilerin durumu içerdekilerden daha kötü. Bu heykel onların durumu ne olacak diye düşünüyor.”
Güzelliklerle kalın...
Wölfli'den seçmeler
|
Etiketler:
Adolf Wölfli
,
altını çizdiklerim
,
Bakırköy
,
Beni siz delirttiniz
,
Düşünen Adam
,
Lea Tantaria
,
Metis Yayınları
,
Rodin
10 Ekim 2015 Cumartesi
KOLONYAKOLİK
Güzel kokmak ve güzel kokular hayatta olduğumuzun belirtilerinden. Nede olsa beş duyu organından birini çalıştırıyor. Mis gibi yemek kokusu, çiçek kokusu, yağmurdan sonra toprak kokusu, deniz kokusu, çeşit çeşit parfüm kokusu, (Dikkat İğrençleşiyorum!), ter kokusu, ayak kokusu, sigara kokusu....
Şantiyeden gelince kızım bazı iğrenç kokuların birleşimine "Anne şantiye kokuyorsun." diyor. Özetliyor aslında toz,ter, pislik toplamı içinde derinlerden gelen anne kokusu :) En azından ben öyle yorumluyorum bozmayın lütfen...
Limon kolonyası ile hiç iyi hatıralarım yok. Sevmem kendisini... ama güzel kokmayı severim. Parfüm çeşitliliğime inanamazsınız ama vazgeçemediğim parfümlerimde var tabi ki. Uçak yolculuklarımın birinde en sevdiğim ve yarısından fazlası dolu parfümümü kaptırdığım için seyahatlerde ve ofiste başka çözüm yolu caaaaanııım kolonya üreticilerinin iş geliştirme birimlerinin katkısıyla çeşitlenen değişik kokulu kolonyalar oldu. Söylemiştim ya limon kolonyası sevmem.
Ama ipin ucu kaçtı tabi...
Bunlar ofisteki kolonyalarım, bu arada evdekilerde var, tabi ki bir de arkadaşlara getirilenler.
Selinin cam şişedeki kolonyalarından Pembe Greyfurt&Nar en güzel kokanlar ve vazgeçilemeyenler sıralamasında en üstü kaptı sanırım. Değişik bloglarda da bu kolonyanın ne kadar sevildiğini görüyorum. Yine Selin markasının Bergamot&Yasemin kokulusuda sevilenlerden ama iki koku bir araya gelince Pembe Greyfurt&Nar açık ara öne geçiyor. Bu kolonyaları Migros'tan almıştım. Şişelerinin sadeliği bence hoş. Kapaklarındaki ahşap görünümde sıcaklık katıyor.
Yine Selin markasının Mutfak Ferahlığı kolonyasının küçük boyunu görüyorsunuz. Gratis'lerde satılan bu ufaklık gerçekten elde kalan kokuları çıkartmada başarılı.
Rebul Jasmine 70ml lik ambalajı ile çantaya atmalık. Kokusu da başarılı. Misler gibi yasemin çiçeği kokuyor. Bu kolonyayı da Gratis'te bulabilirsiniz.
Ve sahnenin yıldızı Eyüp Sabri Tuncer Baby Blue Bebek kolonyası... Bu kolonya ile tanışmam Ankara Esenboğa Havalimanı Gidiş katındaki satış noktasında oldu. Ancak ne yazık ki başka bir yerde satılmıyor. Parfümünüz nedir sorusunu sorduran bir kolonya. Miniminnacık olanı var onu deneyerek başladım fiyatı 2.00TL idi. Çok sevince 150ml'lik şişesini aldım. 150ml'si 5.00TL. Fiyat-Performans karşılaştırmasında başarısı beş yıldızlı. Bu kolonyadan ofisteki tüm kızlara getirdim. Henüz kokusunu beğenmeyen olmadı. Yolunuz düşerse mutlaka deneyin.
Değişik önerilere açığım. Sizin favorileriniz hangisi????
Etiketler:
Eyüp Sabri Tuncer
,
kadın
,
Kolonya
,
Rebul
,
Selin
6 Ekim 2015 Salı
CERES Anti- Spot Cream
FONDOTENSİZ SOKAĞA ÇIKMA ÖZGÜRLÜĞÜ GERİ GELSİN!CERES Anti- Spot Cream
Allerjik, güneşe duyarlı cildim ve yaşımla beraber maalesef benim de sorunum bu. ondötensiz çıkmıyor değilim ama, fondöten sürünce daha iyi hissettiğim de bir gerçek. İşte bu yüzden bunu iddia eden kremlerden birinin basın bültenini paylaşıyorum.
Deneme şansı bulup yorumlayanlar olursa sevinirim. Belki benim gibi bu dertten muzdarip olanlara bir ışık olur.
Güneş ışınları, bazı renkli kozmetikler, hormonlarımız, ilerleyen yaş; ton farklılıkları, büyüyen çiller-lekelere sebep olur. Yaz boyu direkt güneş ışınlarına maruz kalındığı için, bu lekeler artar. Ciltteki bu renk düzensizliklerini Dünyanın en prestijli laboratuvarlarında etkinliğini ispatlayan ‘Ceres Anti Spot Cream’ ile giderebilir, fondotensiz, kendi cilt renginizle sokağa çıkma konforunu yaşayabilirsiniz.Cildi aydınlatan, mevcut lekelerini gideren ve yenilerinin oluşumunu engelleyen Ceres Anti Spot Cream; ton farklılıklarını dengeleme, ölü hücreleri temizleme ve cildi tazeleme işlevlerine de sahip.Ürün Temiz bir cilde, günde 1 ya da 2 kez ince bir tabaka halinde yüz, el ve vücudun diğer lekeli bölgelerine uygulanıyor ve mutlaka SPF 50 bir güneş koruyucusu ile birlikte kullanımı öneriliyor.Ürün Fiyatı: 99,00 TL*Ceres ürünlerini seçkin estetik merkezleri ve polikliniklerde bulabilirsiniz. Size en yakın klinik için: www.cereskozmetik.com/ceres-satis-noktalari
Etiketler:
Basın Bülteni
,
cilt lekeleri
,
fondöten
,
leke
28 Eylül 2015 Pazartesi
BABAMIN KIZI OLMAK...
Hepimiz hayatın koşturmacasını 100m Dünya Rekoruna talip atletler
olarak sürdürüyoruz. Özellikle biz şehirli kadınlar. Modern çağın
gereklilikleri üzerine kurgulanmış ayaklarının üzerinde durma sağlamlığı ile
karışık materyalist düzenin direttiği para kazanma zorunluluğu sarmalında
klasik aile kurma, çocuk sahibi olma ve ailesine sahip çıkma, şimdinin polemiği
ile iyi börek açan, aile birlikteliğini sürdürmeyi hedefleyen, çalışma
hayatında varlığını ispat etmiş ama her değişiklikte yeniden ispatlaması
beklenen, hayatı her tarafından kovalamak zorunda bırakılarak yükü arttırılmış
kadınlar.
Bu noktaya nasıl geldiğimiz ve tüm bu yarım yaşanmışlıklar da ki başarı
oranlarımız ayrı ve upuzun bir yazı olur, onu sonraya bırakalım J ve 100 m Dünya Rekoru koşusunda göremediğimiz o hızla silüet halinde
yanımızdan geçip gittiğini sandığımız ama aslında bizim yanından geçip
gittiklerimiz konusuna gelelim.
Akşam yemeğini nerede
yesek planının bile anlamsızlığının kafama balyozla bir kere daha indiği bu anlar,
uzun süredir (sanıyorum 40 yaş sendromu) sorguladığım “hayat” kavramının bizleri
kandırarak gelip oturduğu tahttan bir kez daha tahmin ettiğiniz küfürlerle
kovulmasına sebep oldu.
Tutkuları,
hayattan (ç)almaya çalıştığımız anları,
içimizi titreten hisleri,
çocuğumuzun yumuşacık tenini,
ona sarılmanın coşkusunu,
dünya üzerinde yaşayan bir çocuğun kahkahasını ya da minicik
tebessümünde görünen dudağının kenarındaki gamzesini,
aşkı,
okuduğumuz kitapları,
dinlediğimiz şarkıları,
içtiğimiz suyu,
duş aldığımız banyomuzu,
mis kokulu duş jellerimizi,
yatağımızı,
yumuşacık pijamalarımızı,
gerçekten olmak istediğimiz bizi
ve
“keşke”lere yer bırakmayacak herşeyi yanımıza yöremize yumuşacık
yastıklar yaparak “hayat” denen çirkin mahluk yerine tahta bir güzel kurulmanın
önemi bir kez daha yüzüme tokat gibi indi. Kendi hayatımızın kral ve
kraliçeleri olmak tek ödülüydü hayatın.
Babam kalp krizine, okuma aşkı ile arasına girerek bu ilişkinin tutkulu
aşktan seviyeli beraberlik mertebesine çekilmesine sebep olan göz
problemlerinden sonra, yıllardır yüzme ile yaşadığı tutkulu aşkının şiddetini
azaltacağını düşündüğü için kızdı. Yoğun bakımda doktorlardan istediği kitabı
okuyup yorumlarını kitabın sahibine ileterek tutkularının onu sarmalayan
yumuşacık yastıkları olduğunu gösterdi.
Yani ben ölmedim dedi.
Beni görünce ilk sözü
kızıma yazdığı son şiirin gömleğinin cebinde olduğuydu.
Yani ben ölmedim dedi.
Acildeki doktorun
yüzüne bakar bakmaz kalp krizi geçiriyor olduğunu anlamasına şaşırıyordu ve
takdir ediyordu hala.
Yaşıyordu yani. Sadece soğuk makinalardan gelen ritmik Dıt…. Dıt….
Dıt…. Dıt…. şeklinde iniş çıkışlı çizgilerle basitleştirilmiş kalp atışıyla
değil, ruhunun ritmleri ile yaşıyordu.
Kızı olarak bana öğrettiği en önemli şey buydu zaten, okuduğun şiirden
içine bir şeyler akması gerektiğini babamdan öğendim, denizin güzelliğini,
gökyüzünün güzelliğini, karıncanın üzerinden atlamanın gereğini, taş toplamayı
sahilden, deniz kabukları ile mutlu olmayı, sergilerdeki resimlere bakıp
hayaller kurmayı, her fikirden insanı dinlemeyi, her canlının değeri olduğunu….
Atıp tutmayacağım şimdi sadeleşsin hayat, doğaya dönüş vs.vs. bunlarla
ilgili yazan da bunları yaşamayı başaranlarda var. Ben onlardan değilim (çok
isterdim);
Ben çocuğumu özel okulda okutuyorum, temiz tuvalete girebilsin diye ama
öldürülen, çocuk yaşta evlendirilen, defteri kalemi, yiyecek ekmeği olmayan
çocuklar olduğunu biliyorum.
Ben klima çalışmayınca sıcaktan, elektrik gidince jeneratörün devreye
geç girmesinden rahatsız oluyorum, ama o sıcakta şantiyelerde, tarlalarda,
toprağın bile 50 faktör güneş kremine ihtiyacı olduğu havalarda çalışanları
biliyorum, hatta aynı ortamda ayın bazı günleri
hiç şikayet etmeden çalışıyorum, çünkü o insanların bir bardak suyu
içerken yüzlerindeki hissin babamın bana öğretmeye çalıştıkları olduğunu
görüyorum.
Ben sıcacık sularla mis kokulu sabunlarla her sabah duş alıyorum
arabama binip işe gelmeden önce ama evinde musluktan akan suyu olmayan yaktığı
ateşte ısıttığı su ile banyo yapmaya çalışan insanlar olduğunu biliyorum.
Babam yoğun bakımda yatar ve ben onu beklerken hastane bahçesinde
yaşayan, kartonların üstünde yatanları, bu şartlarda komşu olup sohbet eden,
bankları yatak, bahçenin o bölümünü ev yapan kadınları, neden orada olduğunu
bilmeden koşup oynayan çocukları gördüm. Kilometrelerce ötelerdeki güzel
manzaralı adalarda “imkansızlıklar” içinde yaşayanların kavga, tartışma, aşk,
entrika duygularıyla süslü senaryoları ile oyalanan halkımızı hastane
bahçelerinde yakınlarını bekleyenlerin canlı gösterimine davet etmek isteyerek,
bundan sonra “Survıvor izleyenin kalbini kırarım” hissi ile iki gün
geçirdim. Börek yapamayan kadının
yuvasının dağıldığını düşünen “aile” bakanının, kocasını, çocuğunu, abisini,
anasını, babasını yoğun bakımda beklerken ki bu insanların hallerine ne yorumda
bulunacağını düşündüm. Ve bir kez daha utandım memleketim adına… kendi adıma…
Kendi hayatımın kraliçesi olurum ama tahtlarda oturamam, ısrarcıyım
100m hayat koşusunda Dünya Rekorunu kıracağım diyenlerdenseniz yarış bittiğinde
sizi karşılayacak olan duvara çarpmanın şiddetini azaltacak şeylerin de, keyiflerle
doldurulmuş pofuduk pofuduk yastıklar
olduğunu ben gördüm.
Bir anne olarak kızıma
tüm bunları görebilmeyi,
Güzel giyinmenin,
makyaj yapmanın, parfümler sürmenin amaç olmadığını, mis gibi beyaz sabun
kokmakla bilmem ne marka parfüm sürmenin farkı olmadığını bunun sadece imkanlar
ve isteklerle şekillenen bir tercih olduğunu,
Aşkı, sevgiyi,
sevişmeyi, şiir, kitap okumayı, müzik dinlemeyi sadece kendisi için yapmayı,
Reddederek değil
hazmederek tat almayı,
Toplumsal doğrularla
değil kendi doğrularıyla yaşamayı,
Toplumsal ivmelerle
savrulmadan kişisel tercihlerle keyif yastıklarını doldurmayı,
Yani “kendisi” olmayı öğretebilirsem ne
mutlu bana.
İşte o zaman babamın kızı olurum.
14 Eylül 2015 Pazartesi
HAFTA SONU GRATİS ALIŞVERİŞİ DEMEK AYIP OLUR “ÇILGINLIĞI” !!!
Gratis birçoğumuzun olduğu gibi
benimde favorilerimden. En küçük mağazasında birkaç saat geçirebilirim. Hele
yanımda bu konuda anlaşabileceğim biri varsa, iyi bir satış danışmanına denk
gelmişsem sonuç cüzdan için korkunç benim için göz kamaştırıcı.
Hafta sonu kızımın güzel kokan
şampuan isteği ile içeriği temiz bir şeyler bakalım diye girdik;
The Balm’ın yeni mat
rujlarını merak ediyordum ama tamamen unutmuştum. Satış danışmanı yeteneği
devreye girdi, Hemen bir karıştırma araştırmadan sonra pembişlerin pembişi SENTIMENTAL’ de karar kıldım.
Yan standda Wet’n Wild farları şöyle
bir elden geçirirken BRULEE Tekli far almadan geçemedim.
Her işe yarayan bu far benim de vazgeçilmezlerimden.
Bu ara merak saldığım saç bakımı
için methini duyduğum URBAN NATURALS ARGAN YAĞI’nı da
indirimde bulmuşken denemeye karar verdim.
Asıl amacımız olan Kuzucuğuma
güzel kokulu şampuan ararken yine pek şeker satış danışmanımızın önerisi ile OTACI
NATURWAY SARIMSAKLI BİTKİSEL ŞAMPUAN J
da karar kıldık. Güzel kokulu
şampuan isteğimizi Sarımsaklı şampuanla sonuçlandırmamız pek
manidar oldu ama her ne kadar üzerinde kokusuz yazsada kokusu gerçekten
muhteşemdi, sarımsak kokusundan eser yoktu. İçeriğinin de başarılı olduğunu
görünce denemeye karar verdik.
Her Gratis alışverişinin ayrılmaz
parçası minik BENRİ Islak mendillerden (ben özellikle küçük çantalarda
bunları tercih ediyorum) aldıktan sonra,
Yumuşacık ve köpük köpük
yıkanmayı seven kızıma bir de mavi eldiven lif alarak tamamladık
derken kasada indirime giren ürünlere yakalandık.
UNI markasının ürünlerini
genelde seviyorum. İndirimdeki bu eye diskleri
(kayısı yağlı) seyahatlerde
kullanmak için aldım, her ne kadar adı eye disk olsa da ben tüm makyaj
temizliğinde kullanmayı düşünüyorum.
Yine kasa indirimlerinde bir de Gosh BEYOND
REAL LENGHT’N VOLUME Rimel vardı ama
kendisini denemeden ve açmadan kaldırdım.
(hatta nasıl bir kararlılıksa zavallıya fotoğraf karesinde bile yer
vermemişim) Fazla dayanamaz denerim eminim. Kullandığım rimelden çok memnunum
bunu da tamamen satış danışmanının önerisi ile aldım. Elimdeki bitmeden
denemeyi düşünmüyorum. Bakalım ne çıkacak merakla bekliyorum ????
Etiketler:
Alış Veriş
,
Argan Yağı
,
Benri
,
Brulee
,
Gosh
,
Gratis
,
hafta sonu
,
indirim
,
Maske
,
Otacı
,
Saç bakım
,
The Balm
,
Uni
,
Urban Naturals
,
Wet'n Wild
9 Eylül 2015 Çarşamba
YENİ CİCİLER
Yıllarca hiç makyaj yapmadım ama sonra bir açıldım pir açıldım.
Yüzüme gözüme pırıltılar, ışıltılar, farlar, rujlar. Şimdi bir de kızım var ki….
Oooo rujları, ojeleri birlikte keşfediyoruz.
Aslında okul pantolonu alışverişine gitmiştik, kuzunun
pantolonlarını aldık. Tabi renkli cicilere bakmadan geçemedik. Ustaca makyaj
yapamam ama yeni şeyler denemeyi severim.
Flormar ojelerin renkleri arasında kaybolmuşken indirimli
ürünleri incelemezsem olmazdı değil mi ama… Satış danışmanının da başarısını
göz ardı edemem.
Far olarak da kullanılabilen renkli eye linerlara bayıldım.
Renkli eyeliner alışkanlığım olmadığından daha önce hiç incelememiştim. Ama far
olarak kullanılabilmesi fikriyle bu cicilerle eve döndüm.
Normal satış fiyatı 25.00TL olan bu ürün indirimde 5.00TL'ye inmişti. Elbette ki kararda bu rakamın da etkisi oldu. İncecik uçlu fırçası ie sürümü çok rahat.
Aynı fırça ile dağıtarak sürdüğünüzde far gibi duruyor, sanırım sıkça kullanabilirim.
Bugün en açık renk olan PASS THE PEACE ile göz kapağımın tamamını kapladım, PSILSYBIN BLUE ile eyeliner çektim. oldukça başarılı oldu. Siz de deneyin...
Renkler harika değil
mi…
3 Eylül 2015 Perşembe
BİR ÇOCUK SEVİNDİRMEKTEN DAHA GÜZEL NE OLABİLİR Kİ...
öyle bir ağlasam
öyle bir ağlasam çocuklar
size hiç gözyaşı kalmasa.
öyle bir aç kalsam
öyle bir aç kalsam çocuklar
size hiç açlık kalmasa.
öyle bir ölsem
öyle bir ölsem çocuklar
size hiç ölüm kalmasa.
Aziz Nesin
Etiketler:
Aziz Nesin
,
çocuk
,
Diyarbakır
,
kadın
,
küçükarkadaşım
,
okumak
,
Van
KAFA, Bİ DÜNYA...
ağustos 2015 sayı:12
Bu derginin tek kelime
ile hastasıyım. Daha sık çıkmalı çünkü bu yoğunlukta bile okumam 2 gün kadar
sürüyor… Sonra başa sarıyorum, altını çizdiklerim öyle çok oluyor ki, yeniden
okuyorum, yeniden dinliyorum aslında. Evet ya buldum bak. Konuşuyor bu dergi
benimle, anlatıyor en yakın dostuymuşum gibi, dinliyorum. Bazen gülerek, bazen
gözümden yaşlar süzülerek. Sarı yapraklarını, baskı tonlarını bile o kadar
yakın buluyorum ki kendime “altını çizdiklerim” bölümünün ilk konuğu olmalı
dedim, buyurun seçtiklerime… (tabi ki hepsi değil, yazıya sığdığı kadar)
BAŞAR BAŞARAN hür
develer
“Bir bakmışım ki geldiğini fark etmeyecek kadar
alışmışım varlığına”
“Peşimden koşturan atların sesi, şu beni
bırakmayan bir şeyi unuttum hissi, etmediğim kavganın sızısı dinsin istiyorum”
“Hiç şahidi kalmamış kalbimin”
“ah şu sır ben olsam, beni sen tutsan, düş olsam
beni sen görsen, yalan olsam beni sen söylesen, kendimi alıp sana katmak
istiyorum”
“Üstüne alınma ne olur sen bu depremin kendisi
değilsin. Belki bir el feneri ya da imdat düdüğü olabilirsin”
“Yeteri kadar büyük gibi yaşadık artık, yeniden
küçülelim istiyorum. Korkmaya değmeyeceklerden korkmak, korkulacaklarla dalga
geçmek istiyorum”
“bir gazete sarısında ekmeğin kurumuş yarısında
çık karşıma, sözlerimi bir tek sen duy, isyanımı bir tek sen anla ne olur”
“ Bir şeye iyi gelmek istiyorum. Bir şey bana iyi
gelsin istiyorum”
“bir
kez olsun beni de de yatır yağmurlara ne olur. Sana bir roman borcum var yazmak
istiyorum.”
BUKET AŞÇI saplantılı
aşklar ve kaçış yolları
“aradığı aşk değil, her sabah gözlerini açabilmek için bir gerekçeydi”
İLBER ORTAYLI kurumsallaşan ilk diktatorya
“devlet ancak dâhilerin kurabileceği bir mimari
eserdir. Ne Sezar veya İskender gibi büyük bir komutandı ne de en büyük kanun
koyucuydu. Ama bu özellikleri şahsında birleştiren tarihin iyi tersim ettiği
bir dâhiydi. Senato sevdiği bu diktatöre yılın bu ayının adını tahsis etti:
AUGUSTUS”
GÖKHAN DAĞISTANLI aşkın e hali
“sonsuza
kadar rengârenk kalır hayali ile ektiğin çiçeklerin, sulamayı mecburi hizmet
edinmiş bahçıvanı oluvermiştin”
“kaybetmenin dayanılmaz ağrısı çöküverdi yüreğine ansızın. İçinde büyüttüğün
o sinsi egon, zaten bu fırsatı bekliyordu bir mayın gibi sessizce”
“heyhat, egonun yalancı maviliğini aşk zannediyorsun”
“senaryosu alt beyninde yazılmış bir filmin başrol oyuncusuydun ve
senaryoya senden başka uyan da, inanan da yoktu”
“bütün gururunu karşı tarafın insafına terk etmiştin”
“sana, öğretmesi gerekeni öğretene kadar ümüğünü sıkıp, seni yerden yere
vuran hayat, günü geldiğinde sana bütün olanları sindirip, sonucunu özümseme
fırsatı verecekti”
AYŞE ÖZYILMAZEL 2.round bizim
CEM DAVRAN madam lefteria
“ve hiçbir navigasyon aplikasyonu, bu kadar haklı bir öfkeyle tarif edemez
bu yolu”
“böyle not aldım ben ruhumun en temiz köşesine”
LEVENT ERDEN epistemolojik yatak sorunsalı
“Bir şeyler farklıydı. Sevgilisi bir gecede yanlış derecede yıkadığı
çamaşırlar gibi çekivermiş, küçülmüştü. “İnşallah renkleri birbirine
geçmemiştir.” dedi!”
BEDİA CEYLAN GÜZELCE hatırlamak
üzere unut
“Unuttukça derisi kalınlaşıyor insanın. Defalarca yazılıp çizilmiş bir
tahta gibi, izlerin üzerinden geçiliyor, eski hafrlerinden yeni harfler
türetilmeye çalışılıyor, bir “i” harfi belki “B”ye, bir “c” belki “d”ye
dönüştürülmek isteniyor ve neticede ağacından çok uzağa düşmüş bir odun parçası
oluyorsun.”
“Unutmak için gösterdiğimiz hatrı sayılır çabanın ardından vakti geldiğinde
geçmişi geri hatırlayalım diye bir oda dolusu ilaç yazıyor doktorlar.”
“En çok unutanımız en görmüş geçirmişimiz oluyor.”
“Bir gün hatırlamak üzere saklamak”
Ara Güler Röportajından...
MELDA ÖZER bırak bana anlatma imkansız sevgimizi
Eylül sayısında buluşuruz...
Etiketler:
ağustos
,
altını çizdiklerim
,
bi dünya
,
kafa
,
okumak
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)