14 Ekim 2016 Cuma

İYİ HİSSETTİREN KÜÇÜK ŞEYLER



http://gununcorbasi.blogspot.com/ severek takip ettiğim bloglardan, ben içten paylaşımlı yazıları seviyorum. Tanıyor gibi oluyorum yazarlarını. İşte bu blogun tanımadığım ama tanıdığımı varsaydığım sevgili yazarı kendini iyi hissettiren küçük şeyleri yazmış. Bu güzel yazıyı okuyunca ben de düşündüm ve aşağıdaki liste çıktı ortaya. Ortak maddeler çok. Öncelikle bir anneyi çocuğunun bakışı, gülüşü, minnacık yazdığı çizdiği her şey mutlu eder. Hele benim gibi hatıra çöpçüsü biri ise ooo sepet sepet not, çiçek, resim birikir. Listenin devamı için ise üzüldüklerim var, küçük ama şu an ne kadar büyük, ulaşılabilir ama ulaşılması için bir sürü engeli aşmak gerekir, benim kadar deniz seven bir insanın bu bozkırda ne işi var???? Size değil bilinçsiz kendime soruyorum!!!!




İyi hissettiren küçük şeyler:
Yağmur’un minik notları, yazdıkları, çizdikleri
Yağmur’la arabada dans etmek (özellikle sabah 7:30 okul yolunda :) ),
Eski fotoğraflar,
Kitap okumak,
Kahve içmek,
Arabada yüksek sesle müzik dinlemek hatta eşlik etmek,
Kızıma sarılıp uyumak,
Deniz kokusu (Ankara’da yaşadığım için bu küçük şey o kadar büyük ve kıymetli ki),
Deniz sesi (telefondan dinliyoruz :( ),
Vapura binmek (ancak istanbul’a gidince tercihim Beşiktaş-Kadıköy),
Midye tava yemek (Otlangaç tadını arıyorum ama bulamadım),
Arkadaşlarla o anlık bile olsa hayatı hafife alıp kıkırdamak.


29 Eylül 2016 Perşembe

VAY BENİM BLOG YAZARLIĞIMA!!!!!


Vallahi bu iş bana göre değil demek ki!

Buraya en üzgün suratlı emojiyi kocaman koymak istiyorum. Koydum bile



Yazmak, okumak hayatımın eksik kalmayacak bir parçası ama yazdıklarını bloğa aktarmak gerçekten ciddi bir iş. Zaman, emek gerektiren bir iş. Bu gidişle benim yazılar sürekli bir “seni ihmal ettim blog” tadında olacak. Ne anladık bu işten…

İstedim ki kendime özel bir alanımız olsun. Gerçek hayatta hiç bir yerde yok bari sanal alemde olsun.Hislerimizi yazalım, sevdiklerimizi ve sevmediklerimizi paylaşalım. Ama

  hayatın bu alanı yemesine izin veriyoruz

 Hiç yakıştı mı? 
HAYIR
                                                               yakışmadı ama olan bu.

Öncelikle bu durumla barışalım değil mi….
Farkettim ki özellikle yakınımdakiler blogda yazdıklarımla ilgili konuşuyorsa yazmak istemiyorum. Ya ben psikopatlığın üst sınırına ulaştım, ya da özel alan konusunda yanlış yaptığım birşeyler var. 

Aynı zamanda 

"bir yazı yazacaksam iyi olsun, anlaşılsın, anlamlı olsun, sadece bir resimle blogmu yazılır peh"

gibi yaklaşımlarım beni bu noktaya getiriyor. Bu sarmalla ilgili bugün can dostum psikologla konuşacağım. İyi olsun diye çabalarken hiçbir şey yapamamak ve sonunda vazgeçmek tıpta hangi sözcüklerle ifade edilen bir hastalık acaba.
İşte benimle blog arasında yaşanan bu.

Adını öğrenince size yazarım.
Analizimiz burada son buldu, aralarda uğrarım, sevgiyle...




5 Nisan 2016 Salı

VE PERDE....

Bu aralar ihmal ettim seni sevgili blog.
Ancak yaşadığım kimlik bunalımı buna sebep oluyor. Günah çıkartma yazısı yazmaya karar verdim.
Memleketin durumu ortada, ölmemek tesadüf oldu. Geçen gün gittiğimiz markette yere düşen bir kolinin sesini bomba zannetti daha tüm kötülüklerden uzak, kafasında olanlara anlam veremeyen kızım. Mantıkla anlatma çabası verdim. Bilmemesi imkansız, biliyor, duyuyor, şahit oluyor. Elbette çok sınırlı kalmak kaydıyla ama korku yürekte işte. Mantıkla açıklanacak bir durumu yok ki zaten olanların. Diyarbakır'a gidiyorum içi pır pır ediyor küçük kuzumun. Ankara'da da, İstanbul'da da ölüyoruz diyemiyorum.
Tüm bunlar yaşanırken hayat devam ediyor ve etmek zorunda. Babam her zamanki tavrıyla özellikle Kızılay'a, Tunalı'ya gidiyor; "Korkmak yok, ne istersek onu yapacağız" diyor. Doğru olduğuna yürekten katılıyorum ama hayatını idame ettirmekle görevlendirildiğimiz bir çocuk var ortada, o tek düşündüğüm.
Yoksa ölüm o kadar yakınımızda ki her zaman. Çok normal geçen sıradan bir günün ardından eve giderken annemin rahatsızlandığı haberi geldi ve gittiğim yolu ambulansla annem arkada yatarak geri döndüm. Hayatın ne zaman ne ile karşılayacağı belli değil bizi. İnsan beyni değişik bir mekanizma. Her duruma ve her zamana uyum sağlayabiliyor. En kötüye de en güzele de, hiç bir acı yıkmıyor insanı, hatta yıksın dağıtsın istediklerin bile yıkmıyor. Ayakta kalmaya vücut ve beyin bir bahane bulursa kontrol ruhtan çıkıyor.
36 saat sandalye de oturup güne devam edebiliyor insan mesela. Kendine bile dışarıdan bakıp şaşırarak. Hayat ve İnsan karmaşıklığını ben burada çözecek değilim elbette.
Sadece seni ihmal ettimse blog, sebebini açıklamak istedim. Ne de olsa sana karşı da bir sorumluluğum var.
Ne olacağımı bilemediğim bu günlerde, kendime en çok prenses kostümü üzerimde iken bir elimde kepçe çorba karıştırıp, bir elimde tansiyon aleti ile tansiyon ölçerken, annelik yapmaya çalışan kadın rolünü yakıştırıyorum. Evet birazdan sahneye çıkacağım ama şu anda mailleri cevaplayıp, ihale dosyası yetiştiriyorum. Sevgiyle kal...



22 Şubat 2016 Pazartesi

KOZMETİK İÇERİKLERİ OKUMA VE YORUMLAMA

Her şeyin yapaylaştığı fani dünyada kendimizi korumak için ne yapacağımızı bilemiyoruz. Her ne kadar bir bomba ile patlama ihitimali ile yaşıyor olsak da gerek yiyeceklerde gerekse kullandığımız kozmetik ürünlerinde sağlığa zararlı içeriklere karşı savunma ve aydınlanma halindeyiz.
Bugün mailboxıma düşen bu konudaki güzel bir yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.
Bu yazıya göre içeriğin ne olduğu kadar sıralaması da önemliymiş.


"Kozmetik ürünlerdeki içerikleri nasıl okunmalı ve yorumlanmalıdır?" 

başlıklı yazımızı buyurun okuyalım ve faydalanalım:








"Bir ürünü elimize aldığımız zaman ilk yapılması gereken içeriklerin okunması olmalıdır. İçerikleri okuyup anlayabilmek için bazı püf noktaların bilinmesi gerekir. Kurallar gereği kozmetik ürünlerinin içerik bilgileri INCI (INCI: International Nomenclature of Cosmetic Ingredients) isimleri ile yazılmak zorundadır.

Piyasada binlerce kozmetik hammaddesi mevcuttur, tüm bu hammaddeler INCI isimleri ile yazılınca işler iyice zorlaşır, eğer kozmetik bilimi altyapınız ve formülasyon bilginiz yok ise içerikleri anlamak, fonksiyonlarını, cildimize veya saçlarımıza etkilerini bilmek gerçekten de çok zor bir iştir. 
Tüm içeriklerin fonksiyonlarını ve görevlerini anlamak uzmanlık gerektirdiği için bunları bilmek biraz zor olabilir. İçeriklerde kullanılan her hammaddenin görevi ve fonksiyonu ile ilgili Internet kanalı (google, yandex, wikipedia, kaynakları belli olmayan gazete ve internet haberleri) ile araştırmalar yapılabilir fakat bu kanallardan yapılan araştırmalar ne yazık ki sağlıklı değildir ve yanıltıcı olabilmektedir. İçerik listesinin yorumlama kısmı zordur fakat içeriklerin nasıl sıralandığını bildikten sonra işler biraz daha kolaylaşır.
Kozmetik ürünlerinde içerikler formülde en yüksek oranda kullanılan hammadde ile başlar ve azalarak devam eder. Örneğin ilk sırada kullanılan içerik formülde en yüksek oranda kullanılandır. Son satırlarda bulunan içerikler ise formülasyondaki en düşük oranlardır (%0.5 - 0.01 ve daha düşük konsantrasyonlardır). 
Sonlardaki içerikler genelde koruyucular, eğer ürünün içerisinde esans varsa, esanslardaki allerjenler, EDTA gibi kelat ajanları (sudaki ağır metalleri tutarak inaktif hale getirirler ve ürünlerin bozunmasını önlerler), CI (Color Index ile ifade edilen) boyar maddeler. 
Ürünlerin içerik kısmında incelenmesi gereken en önemli noktalardan bir tanesi aktif içeriklerin (Hyaluronik Asit, Vitaminler, Bitki Ekstraktları, Sodyum PCA, Glycolic Acid, Salicilic Acid, UVA-UVB güneş filtreleri gibi) sıralaması olmalıdır. Bu aktifler içerik listesinde en son sırada yer alıyorsa kullanım oranları çok düşüktür ve bu aktiflerden herhangi bir etki beklenmemelidir. Eğer aktifler içerik listesinde en başlarda veya ortalarda ise o zaman gerçekten etkilidirler ve ürün formülasyonu başarılıdır."

Yazı ürünlerini hep duyduğumuz CYRÈNE tarafından gönderilmiş, ben kendi adıma oldukça faydalı buldum, umarım sizlerin de işine yarar.


25 Ocak 2016 Pazartesi

RUHUMLA KONUŞ DOSTUM!




Artık duygu durumumu analiz edemiyorum. Kendimde dondurduklarımın limitleri ile ilgili kaygılarım var. Hayat, bize verdikleri ve aldıkları terazisini dengede tutuyor. Ne güzel değil mi dostum, delirdiğimi zannedip de korkma, bu dengeyi izleyen nötr bir ruhum var artık. Başka biri gibiyim, kendime bile yabancıyım, eğitildim mi, delirdim mi, büyüdüm mü, yaşlandım mı???? Kim bilir, ben bile bilmiyorum ki dostum sen nereden bileceksin de cevap vereceksin. Bir şeyler oldu yani.




Aynı haftada hem hastalık, hem ölüm, hem doğum günü, hem başarı sevinci yaşamak her insanoğlunu bu şaşkınlığa sokar mı dostum??? tabi bu son hafta, son ay, son yılda yaşananların listesini yapmıyorum artık, ruhum oynuyor bu oyunu kendini korumaya almak için beni kullanıyor dostum. Tüm bunlar yaşanırken ruhumu görünce tek bir his duydum, bak büyük harflerle yazıyorum: KORKU.  Sadece seyirci olmuş artık, sadece izliyor ama hayatı her şeyin olabileceği bir tiyatro sahnesi gibi görmek de acı be dostum... Ruhumla bir konuşsan onu azıcık güzelleştirsen olmaz mı be dostum.



Bak ona haber ver, yeni yaşımızı karşıladım.


Bu yaşta neler olacak biliyor musun dostum. Hayat terazinin dengesi bozulmasın diye çok dikkat edecek, ben yine ağaçların şekillerine bakıp mutlu olacağım, hastalıklar devam edecek, ben yine kitaplardaki dünyalara saklanacağım, ölümler tokat gibi vuracak, ben yine deniz sesi ve kokusunu özleyeceğim, insanlar suratını asacak, ben kızımın gülüşü ile içimi ısıtacağım. Tabi yine istememe hakkım olmayacak, tercih etme, seçim yapma şansım olmayacak, yine ben suçlu olacağım tüm olanlar ve yaşananlardan, yine ben üzmüş olacağım hep başkalarını,yine haksız, haklı olduğunu düşünecek kadar hadsiz, yine iyi bir evlat, iyi bir anne, iyi bir eş, iyi bir kardeş olamamış olacağım . Ama iyi dost olurum bilirsin. Belki ruhuma bunu söylersin.




5 Ocak 2016 Salı

HOŞGELDİN 2016




Şu an nerede olduğunu hatırlayamadığım ama zamanın göreceliğini çok iyi anlatan bir yazı okumuştum. Her insan, her canlı ve her duygu için zaman farklıdır. Sizin için geçmiş olan an başkası için gelecek, bir başkası için şimdi olabilir.

Yeni yıla girişimiz bile öyle değil mi aslında...

Dünyanın diğer ucu yeni yılı karşılarken biz eski yılın son demlerinden yudumluyor oluyoruz. Onların şimdisi bizim geleceğimiz.



Yaş kırk olunca zaman, mekan, an kavramları değişiyor herhalde. Böyle felsefe yüklü bakış açıları daha çok yer buluyor gönüllerde.

2015 çok zor bir yıl oldu benim için. Bu zorlukları hayatın sınavları olarak gördüm. Hepsine, hem kendim hem ailem hem çevrem açısından öğrenilecek derslerimiz olduğu çıkarımına tutunarak yaklaştım.

Yenilikler, değişiklikler hiç bitmedi. Ruh halim ve ruh sağlığımı bu yenilik ve değişikliklerin çok olumlu etkilediğini söyleyemem. Derinine batmamak için tutunduğum dallar haricinde bağlarımı çookk sorguladım bu sene. İnsanların şartlar karşısında nasıl değişebildikleri - kendim de dahil-, "ben" olmanın ne kadar zor olduğu, yaptıklarınızla var olduğunuz ilişkiler, hayat, geçmiş kırk yılım, çocuğumu bekleyen gelecek, insanların yakıştırdıkları, sevdiklerinizin sizi gördüğü yer, görüntünün yanılsaması, dostluğun ve paylaşımların anlaşılamaması bu yıldan öğrendiklerim.

2015 bana hiç bir şeyin kimseye ait olmadığını, hatta hayatınızın bile, öğretti sanırım. 

Mutsuz muyum? İlginç bir şekilde değilim. Tam tersine üzerimde bir hafiflik var ki sormayın gitsin. Herhalde kabul sınırlarımı genişletmemin getirdiği bir hafiflik. 






Tabi ki yeni yıldan dileklerim var, ama maalesef dileklerin ne kadarının olduğunu bilecek yaştayım. O yüzden dileklerle değil de gerçeklerle yaşamak için akıl, huzur, sağlık ve güç istiyorum. Hem kendim hem ailem için...

Hoşgeldin 2016...


22 Aralık 2015 Salı

İLK DEFA MİMLENDİM....

ilk defa mimlenmişim. Sevgili Deneyimli Anne  beni mimlemiş. Çok heyecanlandım vallahi. Teşekkür eder, hemen eğlencelik cevaplarımı sunarım....




1. Elinizde bir değneğiniz olsa neyi/neleri değiştirmek isterdiniz?

Vallahi bu soruya verilecek cevap öyle çok ki, insan olmaktan çıkaran şeyler var ya hepsini değiştirmek isterdim. Savaşlar, silahlar, bombalar, cinayetler, şiddet, içimizi yakan herşeyi...

2. Mesleğinizi değiştirmek isteseydiniz hangi meslek dalını seçerdiniz?

Boş gezenin boş kalfası mesleğini seçmek isterdim. Keşke böyle bir meslek olsaydı... Kimseyi rahatsız etmeden ve yapmadıklarım kimseye zarar vermeden boş boş gezmek, aylak aylak uyumak, keyif yapmak isterdim :))

3. Bir gün boyunca aç kaldınız ilk ne yerdiniz?

Bu benim için çok acayip bir durum değil aslında, bazen yoğunluktan bir gün boyunca aç kalıyorum ve başağrımın sebebini anlamaya çalışınca yemek yemediğimi hatırlıyorum. İlk çorba içmek isterdim herhalde sıcacık bir çorba...

4. Bir dalga olsaydınız nereye vurursunuz?

Kendime görkemli bir kayayı arkadaş seçer o kayaya vurur, köpürürdüm.

5. Issız bir adada kalsaydınız yanınıza alacağınız üç kişi kim olurdu?

Bu zor gerçekten, ıssız ada bana göre değil ben ıssızlıktan sıkılırım, en iyisi kalmayayım....

6. En çok görmek istediğiniz ülke/şehir neresidir?

Bu aralar Hindistan, Bhutan, Küba ve bir yılbaşı zamanı Laponya.

7. Asla giymem dediğiniz renk nedir ve nedeni nedir?

Benim giymem dediğim renk yoktur ya. Her rengi giyebilirim. hepsini sevebilirim.

8. Ölmeden önce yapılacaklar listesine eklediğiniz üç şey nedir?

* Asla yapmam dediğim bir çılgınlık yapmak (Tunalı'nın ortasında şarkı söylemek, lunapark oyuncaklarına binmek, bungee jumping gibi),
* Bir tiyatro oyununda ağaç olarak sahneye çıkmak (Seyircileri izlemek istiyorum),
* Eğer öleceğimi biliyorsam tüm eşyalarımı onları seveceğini bildiğim arkadaşlarıma vermek.

9. Bir uçurumu kenarındasınız tam atlayacaksınız aklınıza bir şey geldi, o nedir?

Yüksekten korkarım ben uçağa zor biniyorum, burada ne işim var.

10. Yerde 50TL bulursanız ne yaparsınız?

Sahibini bulmaya çalışırım.


Ben de kozmetik blogunu bayılarak takip ettiğim L'Arc-en-ciel'i,
yine yazılarına bayıdığım tırnaklarına hasta olduğum Audreyi'n Şekerleri'ni,
Blogumda emeği olan güzel anlatıları ve paylaşımlarıyla gönülden bağ kurduğum Değmesin Yağlı Boya'yı,
Gencecik güzel blogger Betül'ün Sırları'nı veeee  Neşeli Süs Evim'i mimliyorum.

Cevapları bekliyorum.
Sevgiler...