3 Eylül 2015 Perşembe

KAFA, Bİ DÜNYA...



ağustos 2015 sayı:12


         Bu derginin tek kelime ile hastasıyım. Daha sık çıkmalı çünkü bu yoğunlukta bile okumam 2 gün kadar sürüyor… Sonra başa sarıyorum, altını çizdiklerim öyle çok oluyor ki, yeniden okuyorum, yeniden dinliyorum aslında. Evet ya buldum bak. Konuşuyor bu dergi benimle, anlatıyor en yakın dostuymuşum gibi, dinliyorum. Bazen gülerek, bazen gözümden yaşlar süzülerek. Sarı yapraklarını, baskı tonlarını bile o kadar yakın buluyorum ki kendime “altını çizdiklerim” bölümünün ilk konuğu olmalı dedim, buyurun seçtiklerime… (tabi ki hepsi değil, yazıya sığdığı kadar)






BAŞAR BAŞARAN hür develer





“Bir bakmışım ki geldiğini fark etmeyecek kadar alışmışım varlığına”

“Peşimden koşturan atların sesi, şu beni bırakmayan bir şeyi unuttum hissi, etmediğim kavganın sızısı dinsin istiyorum”


“Hiç şahidi kalmamış kalbimin”

“ah şu sır ben olsam, beni sen tutsan, düş olsam beni sen görsen, yalan olsam beni sen söylesen, kendimi alıp sana katmak istiyorum”

“Üstüne alınma ne olur sen bu depremin kendisi değilsin. Belki bir el feneri ya da imdat düdüğü olabilirsin”

“Yeteri kadar büyük gibi yaşadık artık, yeniden küçülelim istiyorum. Korkmaya değmeyeceklerden korkmak, korkulacaklarla dalga geçmek istiyorum”

“bir gazete sarısında ekmeğin kurumuş yarısında çık karşıma, sözlerimi bir tek sen duy, isyanımı bir tek sen anla ne olur”

“ Bir şeye iyi gelmek istiyorum. Bir şey bana iyi gelsin istiyorum”

“bir kez olsun beni de de yatır yağmurlara ne olur. Sana bir roman borcum var yazmak istiyorum.”






BUKET AŞÇI saplantılı aşklar ve kaçış yolları

“aradığı aşk değil, her sabah gözlerini açabilmek için bir gerekçeydi”






İLBER ORTAYLI kurumsallaşan ilk diktatorya 

“devlet ancak dâhilerin kurabileceği bir mimari eserdir. Ne Sezar veya İskender gibi büyük bir komutandı ne de en büyük kanun koyucuydu. Ama bu özellikleri şahsında birleştiren tarihin iyi tersim ettiği bir dâhiydi. Senato sevdiği bu diktatöre yılın bu ayının adını tahsis etti: AUGUSTUS



GÖKHAN DAĞISTANLI aşkın e hali


sonsuza kadar rengârenk kalır hayali ile ektiğin çiçeklerin, sulamayı mecburi hizmet edinmiş bahçıvanı oluvermiştin”

“kaybetmenin dayanılmaz ağrısı çöküverdi yüreğine ansızın. İçinde büyüttüğün o sinsi egon, zaten bu fırsatı bekliyordu bir mayın gibi sessizce”

“heyhat, egonun yalancı maviliğini aşk zannediyorsun”

“senaryosu alt beyninde yazılmış bir filmin başrol oyuncusuydun ve senaryoya senden başka uyan da, inanan da yoktu”

“bütün gururunu karşı tarafın insafına terk etmiştin”

“sana, öğretmesi gerekeni öğretene kadar ümüğünü sıkıp, seni yerden yere vuran hayat, günü geldiğinde sana bütün olanları sindirip, sonucunu özümseme fırsatı verecekti”





AYŞE ÖZYILMAZEL 2.round bizim












CEM DAVRAN madam lefteria


“ve hiçbir navigasyon aplikasyonu, bu kadar haklı bir öfkeyle tarif edemez bu yolu”
“böyle not aldım ben ruhumun en temiz köşesine”









LEVENT ERDEN epistemolojik yatak sorunsalı


“Bir şeyler farklıydı. Sevgilisi bir gecede yanlış derecede yıkadığı çamaşırlar gibi çekivermiş, küçülmüştü. “İnşallah renkleri birbirine geçmemiştir.” dedi!”









BEDİA CEYLAN GÜZELCE hatırlamak üzere unut

“Unuttukça derisi kalınlaşıyor insanın. Defalarca yazılıp çizilmiş bir tahta gibi, izlerin üzerinden geçiliyor, eski hafrlerinden yeni harfler türetilmeye çalışılıyor, bir “i” harfi belki “B”ye, bir “c” belki “d”ye dönüştürülmek isteniyor ve neticede ağacından çok uzağa düşmüş bir odun parçası oluyorsun.”

“Unutmak için gösterdiğimiz hatrı sayılır çabanın ardından vakti geldiğinde geçmişi geri hatırlayalım diye bir oda dolusu ilaç yazıyor doktorlar.”

“En çok unutanımız en görmüş geçirmişimiz oluyor.”

“Bir gün hatırlamak üzere saklamak”






Ara Güler Röportajından...






MELDA ÖZER bırak bana anlatma imkansız sevgimizi





Eylül sayısında buluşuruz...






Hiç yorum yok :

Yorum Gönder