Sakın herhangi bir Pandora satış
noktasında aramayın. Çünkü böyle bir koleksiyon yok. Tamamen benim uydurmam...
:)
Pandora bilekliğim benim için çok
kıymetlidir. Güzel kuzumun anneler günü hediyesi. Ayrıca tatlı ve yaşam
enerjisi çok yüksek bir arkadaşımdan dinlediğim hikayelerden dolayı hep mistik
bir havası var Pandora bilekliklerin hayatımda.
Kişiselleştirme ve biriktirme huylarımı da
bununla harmanlarsanız tam benlik...
Bilenler bilir işim sebebi ile çok
geziyorum. Bu ülkenin güzellikleri ile sürekli karşı karşıyayım yani... Van
seyahatimde gümüşçüleri görmezsem olmaz dedim. Biraz incik boncuk bakayım, içim
açılsın diyerek daldım rengarenk vitrinlerden içeri. Harika motifler, taşlar,
Van'a özel savat işleri bkz. ekşi sözlük/ mert dayanır kısacası cennet. Ne
alacağımı şaşırdım tabi. Deli kızın bohçası modeli ile her yerime bir şeyler
takarak gezerim ama sınırı var (hala sınırı olduğunu düşünmem de ürkütücü) tabi
ki...
Van bölgesinde takı işçiliği 3000 yıl
öncesine dayanmaktaymış. Urartu döneminin zevki, Osmanlının ihtişamı, kadının
gücü bana daha ne gerek... İki teknikle yapılmış takıları çoğunlukla
görüyorsunuz; Bunlardan biri granüle tekniği; (işte kadının gücü burada çıkıyor
karşımıza)
"Urartu
medeniyetinde Kral, ailesi, bürokrat kesim ve bu kesime yakın olan çevreler
Urartu medeniyetinin en değerli takılarını kullanmaktaydılar. Kraliyet işçiliği
olarak bilinen granüle ( güverse ) tekniği ve ham madde olarak altın ve gümüşü
tercih etmişlerdir. Halk kesimi ise gümüş ve bronz ham maddesi kullanıp,
granüle işçiliğine oranla daha kaba takılar kullanmışlardır. Urartu
medeniyetinde yaygın olan hediye geleneği takı tasarımının ve üretiminin
gelişmesinde ki en büyük etkenlerden birisiydi. Her ne kadar erkeklerin
yönettiği bir krallık olsa bile Urartu medeniyetinin kurucusu olan Semiramis ve
kralların eşlerinin yönetimde ki büyük etkisi de Urartu medeniyetinin mücevher
ve takı işleme sanatlarını geliştirmesi açısından büyük rol oynamışlardır.
"
diğeri ise savat;
"Savat ın kelime anlamı kara demektir. Savat
gümüş, bakır, kurşun ve kükürtten elde edilen bir alaşımdır. Gümüşün çelik
uçlarla üzerine şekiller çizerek savat alaşımının 450 derecede eritilerek
üzerine işlenmesi ile yapılmaktadır. Savat işçiliğinin en önemli özelliği
yıllar boyunca hiç bir şekilde deforme olmamasıdır.
Dünya tarihinde ilk olarak Roma imparatorluğu tarafından kullanılmış olsa da
yoğun olarak Osmanlı İmparatorluğu zamanında Ermeni ustalar tarafından
geliştirilmiştir.”
Tüm modellerinde anlamı var, hepsi bir
takım sembolleri ifade ediyor. İşte bana kişiselleştirme de son nokta. Elimi
attığım ilk sembol Kibele veya Arubani; bereket tanrıçası. Süper… şimdi bunu
nereye taksak düşüncesi beynimi sarmışken, kolumdaki Pandora bilekliğim çizgi
film şişeği şeklinde gözüme pırıldayıverdi. İşte Bereket sembolünün taşınacağı
yer bulundu. Benim Arubanim bilekliğime yerleşince, savat işçiliği ile işlenmiş
bir de ters lale Van gezilerimi sembolize etmeli dedim. Gezdiğim yerlerden
hatıralar yavaş yavaş Pandora’mda ki yerini alacak ve yavaş yavaş koleksiyon
tamamlanacak.
İşte Van’da başlayan bu koleksiyona da
yine oralardan bir isim yakışır diye düşündüm ve Pandora AhTamara Koleksiyonu (by
özlem) adını vermeye karar verdim. AhTamara, yani şimdi Akdamar adası ve
kilisesinin güzel efsanesinin derinliklerinde kaybolurken kolekiyonumun yeni
parçalarının bu kadar güzel hikayeleri olmasını diliyorum:
“Çok eskiden Van’da bir Keşiş yaşamaktaymış. Bu keşiş’in dünyalar güzeli
bir kızı varmış. Kız o kadar güzelmiş ki, O’nu bir gören bin gönülden
vurulurmuş. Bu güzel kızın ismi de “Tamara” imiş.
Bütün Vanlı delikanlılar Tamara’nın peşinde
dolana dursunlar, Tamara gönlünü yiğit mi yiğit, yakışıklı mı yakışıklı bir
Türk gencine kaptırmış. İki sevgili gizli gizli buluşurlarmış. Bu buluşmalar
bir süre devam etmiş. Sonunda iki gencin aşkını Van’da duymayan kalmamış.
Keşiş, kızını bu sevdadan vazgeçirmek için ne
kadar uğraşırsa uğraşsın başaramamış. Tek çare, kızını Van’dan uzaklaştırmakmış.
Van Gölü’nün en büyük adası olan Akdamar
Adası’nda bir kilise yaptırıp, kalan ömrünü kızıyla beraber bu adada geçirmeye
karar vermiş.
Seven iki kalbi birbirinden ayırmak mümkün mü?
Tamara ile Türk gencinin aşkları o kadar yüce, o kadar engel tanımazmış ki...
Keşiş’in Tamara’yı Ada’ya hapsetmesi de fayda vermemiş. İki genç, anlaşmışlar.
Delikanlı, her gece kıyıdan yüzerek Ada’ya çıkacak, bu arada Tamara da
sevgilisine adayı bulabilmesi için fenerle işaret verecek, O’na yardımcı olacakmış.
Dedikleri gibi yapmışlar. Delikanlı, yaz dememiş,
kış dememiş, fırtınaya, dalgaya aldırmamış, her gece yüzerek Ada’ya çıkarmış.
Sabaha kadar Tamara ile birlikte olurlar, Gün ışımadan da tekrar yüzerek geri
dönermiş.

Bir
zaman sonra Keşiş, iki gencin buluştuklarını öğrenmiş. Bir gece, kızın
bıraktığı işaret fenerinin yerini değiştirmiş. Feneri, keskin ve sivri
kayalıkların bulunduğu bir tarafa bırakmış. Tamara da Delikanlı da kurulan
tuzaktan habersiz havanın kararmasını ve kavuşma anını bekliyorlarmış,
Delikanlı her zaman olduğu gibi yine kıyıdan suya girmiş, Ada’dan
görünen ışığa doğru yüzmeye başlamış. Şanssızlık bu ya, o gece, hem çok
karanlık, göl de aşırı dalgalıymış. Delikanlı yüzmüş, yüzmüş, yüzmüş...
Kollarında derman tükenmiş. Işığa doğru yüzdükçe ışık uzaklaşmış sanki.
Dalgalar daha da kudurmuş. Kuvvetli bir dalga, gücü tükenen delikanlıyı
yükselttiği gibi sivri ve keskin kayalara çarpmış. Her tarafı parça parça olan
delikanlının, gölün karanlık sularına gömülürken : “Ah Tamara, Ah Tamara!...”
feryatları, kayalıklardan yankılanarak Tamara’ya kadar ulaşmış. Artık Tamara’ya
dur olur mu? O da gözünü kırpmadan kendisini azgın dalgaların kucağına bırakmış
ve kaybolmuş. Böylece, yaşarken bir araya gelmeleri engellenen iki genç, Van
Gölü’nün lacivert sularının derinliklerinde kavuşmuşlar .”


Özel Not: Bu yazıyı yazmaya çalışırken Van’da
önünden geçtiğim binasına bayıldığım Atasoy Gümüş'ü keşfettim, internet
sitelerinden alıntılar yaptım. Bir dahaki seyahatte çalışmaya sabah altıda
başlayıp işleri bitirip burayı uzun uzun gezmek istiyorum. Atasoy Gümüş takılarını online almak için tık tık… ben bu
hikayelere mutlaka elimi dokunmalıyım derseniz tarif için tık tık…